Bu Blogda Ara

26 Ağustos 2009 Çarşamba

...BALON((cuk))lar...

ne hikmetse sokakların ve adımlarımın tadını çıkaramaz oldum son günlerde..çünkü sürekli bi koşuşturmacanın içindeyim.hep acelem var hep acelem var..

bu sabah saat 8:14 itibariyle evden çıktım.8:15te geçicek olan belediye otobüsünü yakalayıp, son günlerde asla vaktinde gidemediğim işime yetişme umudum vardı.ne yazık ki olmadı:(

durağa vardığım da ne otobüs vardı ne de o her sabah bekleyen insanlar..durağın arkasına park edilmiş( gölge olduğu için) araca yaslanıp bi sonraki otobüsü beklemeye başladım.sonra kar yağar gibi bi sürü baloncuk yağmaya başladı üstüme..çok güzeldiler..avcumla yakalamay çalışıyordum ki..baloncuk fabrikasının (neden fabrika dediğimi bi sonraki parağrafta açıklayacağım) sahibi o minik burunlu yakışıklının gülücüklerini duydum.

nasıl bu kadar çok baloncuk yaptığını merak edip yukarı baktığımda ne göreyim..elinde silah gibi bişey var.ne üflüyor ne çaba harçıyor.tetiği çekiyor ve her yer baloncuk oluyor.o gülmeye devam etti bense sustum.oysa böyle mi baloncuk yapardık biz_?

hep pembesini alırdım o silindir kutuların.içinde köpürtücü bi kimyasalın olduğu bu silindirin kapaından bi çubuk inerdi silindirin içine..ve o çubuğun ucunda da etrafı tıttıklı bi çember olurdu.üfleyip baloncuk yapardık.sonra o baloncukların peşinden koşardık.hatta bi baloncuğun içine bi tane daha baloncuk yapardık.onun içine bi tane daha..:))

ananemin yanına gittiğimde (kışları hafta sonlarım,yazlarımın tümü ananemin kasabasında geçmiştir) ananem işin ucuzuna kaçardı.mehmetle (çocukluk arkadaşımdır(küçükken hep onla evleneceğimi sanırdım:))) ikimize 10ar cm uzunluğunda birer hortum verirdi.o zamanlar sıvı bulaşık deterjanlarıda pek yoktu heralde.tek diye bi marka vardı.işte o bulaşık deterjanından bi parmak alır bi bardağın içine koyardı.ağzına kadar su doldurup eritirdi.verirdi elimize..hortumu içinde çalkalar çalkalar üflerdik.sabah demez akşam demez koştururduk sonra o yaptığımız baloncukların peşinden:))) hiç yorulmazdık..sıkılmazdık..acıkmazdık bile..


sabah sabah "cuk" diye canımı sıkan ne oldu anlayamadım aslında..

  • geçmişte kalan çocukluğum mu_?
  • çocuğun balkonda yalnız oluşu mu_?
  • bu kadar kolay elde edilen baloncuklar mı_?(bu olmalı(ama kolay elde etmiş olsada mutluydu çocuk(bilemedim:( ))

(hiçliğin_gölgesi)

25 Ağustos 2009 Salı

"Aaa,senin sevgilin yok mu?!"



sık söylenen,sıkça da duyulan bir cümle zannımca..sanki eksik haline getirilmiş birşey.her daim sevgilisi olmalıymış gibi insanın.ekmek gibi,su gibi bir ihtiyaç sanki..sevgiliniz yoksa yandınız.emin olun bir sorun varmış gibi sizde.ama hayır,siz de onlardan olmalıydınız..ard arda 2 aylık ilişkiler yaşayıp her seferinde parmağınıza taktığınız yüzükleri tesbih misali ipe dizmeliydiniz.her 2 aylık periyod sonucunda "höff,ay arar da şimdi beni bu ya" diyerek telefon numaranızı değiştirmeliydiniz.terkedilenseniz arkasından 2 gün ağlayıp(gerçek anlamda 2 gün) 3.gün hemen "sevgili yapmalıydınız"

böylelikle içi boşalıyor bazı kavramların.nedir ki sevgili olmak.."baaak benim sevgilim var" diye yeni bisiklet alıp mahallede turlayan çocuklar misali çalım atmak mı? "ben çok çekiciyim,bu kız/erkek de beni beğeniyo.çıkıyoruz biz,sevgiliyiz tamam mı.senin sevgilin bile yok,eziksin" demek mi içinden içinden kıs kıs gülerek.

eski kafalı adamlar gibiyim.bazı şeyleri cidden anlayamıyorum,anlamak da istemiyorum.reddediyorum.bunlara aslında var ya vericen zopayı,vericen zopayı..neyse..

(joya)

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Yaz (ve bazıları Kış) İşleri

Şimdiye kadar pek çok değişik işle uğraştım. Sondan bir önceki işim, şimdiye kadar çalıştığım en iyi iş oldu ve bunu düşünürken önceki işlerimi hatırlamaya başladım. Kıyaslama yapasım geldi. B


Tercümanlık = Kabus ya, bildiğin kabus. Mesai saatleri açısından, en rahat olanı buydu ama çok sıkıcı bir iş. Ben kontrat, proje, Master bitirme tezi(!), dönem ödevleri vs çevirdim bir süre. Sayfa başı para aldığım için, çalıştığım kadar kazanıyordum diyebilirim. Ama her zaman da iş olmuyor yani. Ayrıca Türkçe'si bozuk olan bir yazıyı İngilizce'ye çevirirken Türkçe'sini de düzeltmem gerekiyor. Çok sıkıcıydı ya, yapılacak gibi değil.


Sekreterlik = Bu da ayrı bir kabus. O susmayan telefonlar gerçekten sinir bozucu. Yoğun olmadığı günlerde rahat bir iş, en azından oturarak çalışıyordum klimalı ortamda. Ama yoğun olduğu günler çıldırmanın eşiğine geldiğim oldu.. Uzun süre devam edilirse, sıkıntıdan ölme isteği uyandırabilir..


Kamera Teknisyenliği = Bunu bir iş olarak yapmadım aslında. Sadece 2 defa evlere kamera takmaya gittik, ve hayatımdan bezdim ikisinde de. Bu kadar zahmetli, bu kadar yorucu bir şey olacağını tahmin etmiyordum. İşin zorluğu yetmezmiş gibi, tepemde sürekli söylenen İngilizlerin de hiç yardımı dokunmadı..


Aşçı Yardımcılığı = Bu şimdiye kadar yaptığım favori işlerden biri. Haftada 2 restorana gelip çalışıyordum ve müthiş zevkli bir iş. Aslında aşçılık da diyebilirim çünkü kendi başıma menü çıkardığım oldu daha önce ;) Mutfakta bir maraton havası var, filmlerde görürdüm de inanmazdım. Adrenalin manyağı oldum resmen :D Sürülerce yeni tarif öğrendim ve hatta kendimi tarifimi de yarattığım oldu. Şimdi de arada yaptığım bir iş.


Garsonluk = Barmenlik kadar olmasa da zevkli bir iş. Sürekli bir koşuşturmacası olmasına rağmen, insanlarla çalışmayı seviyorum ben. Beni biraz tanıyan herkes konuşmayı ne kadar sevdiğimi bilir. Bu özelliğim sayesinde servis yaptığım nerdeyse her masadaki insanlarla ahbap olmayı başarıyorum. Her ne kadar çoğu sadece o anlık olsa da, örneğin bugün (aslında geçenlerde diye düzelteyim :P) tanıştığım bazı insanlar gibi (Atiii :D) daha kalıcı ilişkiler de sağlanabilir. Zevkli bir iş. Bahşiş potansiyeli de yüksek, kazandığım bahşişler neredeyse maaşım kadar.


Barmenlik = Muhteşem! Favori işim açık ara bu. Mekandaki yeni gelişmelerle de muhteşem oldu yani! Müzikleri de ben düzenlediğim için ortamı tamamen ben ayarlıyorum ve muhteşem bir iş. (Amma çok muhteşem dedim, anlayın ne kadar seviyorum :D) Barda sürekli insanlarla iç içesiniz, her gece yeni insanlarla tanışmak (aynı insanlarla görüştüğüm de çok oluyor, müdavimlerimiz var :P) gerçekten eğlenceli yani. Bir sürü de kokteyl tarifleri öğrendim ve bunların hayatım boyunca işime yarayacağı görüşündeyim. Yakında shaker'larla akrobasi yapmayı da öğrenecem ve o noktadan sonra kim tutar beni :D (Bu yazıyı yazdığımda hala barmenlik yapıyordum, aaah ah bakın ne kadar mutluymuşum :'[ )


Hammallık = Şimdi bu işi tam olarak yapmadım. Sadece bir gün sürdü. Bizim evde inşaat olduğu için, depo olarak kullandığımız bir yeri boşaltmak zorunda kaldım. Yaklaşık 4 saat boyunca, en hafifi 10kg olan eşyaları taşıdım. (Taşıdığım eşyalardan bazıları: Cam Kapı, Tahta Kapı, Pencere çerçeveleri, 2 büyük halı, 3 Tüp Gaz, 2 küçük halı, 2 gazlı soba, 3 vantilatör, sürülerce koli, 6 korniş, bir sürü tahta (gerçekten onların orada ne aradığını bilmiyorum), 2 kova boya, 3 ayakkabılık vs vs) Bu eşyaları ve daha fazlasını 2. kattan zemin kata taşıdım. Uzun süren bu iş sonucunda, vücudumdaki tüm kasların çalıştığını hissederdim. Aşırı derecede yorulmama rağmen güzel bir işti. Her şeyi bitirdikten sonra yıkanmak için eve döndüğümde aynadaki görüntü hoşuma gitti. Vücudumdaki her kas çalıştığından olsa gerek, gözüme farklı göründüm. Çok daha çekici bir havam vardı nedense, ya da bana öyle geldi artık bilemiyorum :D Eğlenceliydi, yine olsa yine yaparım..


Site Yöneticiliği = Sekreterliğe bağlı olarak yaptığım işlerden biriydi ve gerçekten iğrençti. Hiçbir şeyden memnun olmayan sürülerce site sakini sürekli bir şeylerden şikayet ediyorlardı. Hayatımdan bezdim diyebilirim. Kabus ya kabus. Çok feciydi..


Yöneticilik= Nasıl bir kabustur anlatamam. En azından beni çok sıkıyor. Elemanların büyük bir çoğunluğu algılama güçlüğü çektiğinden olsa gerek, tüm sinir sistemim alt üst oldu. Mecbur olmasam saniyesinde bırakırdım bu işi..



Barmenlik şimdiye kadar açık ara favorim. Keşke o işe geri dönebilsem. İşten çok eğleniyordum ordayken..=)



(Fiddy)

8 Ağustos 2009 Cumartesi

işte ideal firma!

Bir siparişle başladı her şey, en başından son anına kadar sorunlu olan bir sipariş...
İlk sorun sipariş vermeye kalkmamızla başladı. Ancak farkettik ki aynı başlık altında iki ürün var. Bu sorunu hallettik ve siparişimizi verdik.
Sorunlar zinciri siparişin zamanında gelmemesiyle başladı. İstanbulu aradım ve verilen cevap: "Kusura bakmayın ilginç bi sorunumuz var. İthalatçı firma evlenmiş ve balayına çıkmış. Giderken de şirketi kapatıp gitmişler birkaç siparişimiz daha var ve onları da gönderemiyoruz." Ben tabi haliyle şoku atlattıktan sonra tamam o zaman haftaya olsun dedim. Diğer hafta balayının bir hafta daha süreceğini öğrendim. Tepkim ne kadar profesyonel bir şirket ve ne kadar azgın bir çift...
Derken bu siparişimiz bi doğum günü hediyesiydi. Doğumgünü geldii geçtii hediye hala gelmiyor.
Ve müjde! Altı ağustosta kargom ulaştı. Ancak kapıya üstün zekalı bir şahsiyet geldi. Seslerinden dolayı kapının dürbününden baktım. Siyah giyinmiş elinde kutu olan biri. Ancak kapıyı çalmadı. Ben de o değilse rezil olmayayım diyerek açmadım. Sonra da akşam üstü kargoyu almak için UPS i aramaya başladım. Bir buçuk saat sonra UPS i buldum. Hayvan pazarının yanında çıktı. Gittiğimde aldığım cevap: "Eleman getirdi adreste kimse yok tanıyan da yok". E tabi kapıda babamın adı yazıyo soyadından çıkarmak çok zor bir olay haliyle.
En son ve en büyük sorun... Gelirgelmez merakımdan açtım kargoyu ve üstündeki ingilizce yazıyı okudum: WARNING! kalp rahatsızlığı olanlar ve epilepsi hastalığı olanların oynamaması önerilir! O an kaynar sular döküldü başımdan. Çünkü hediyenin sahibi epilepsi hastası... :):)

(lcanderin)

7 Ağustos 2009 Cuma

Kafaya taktığım bazı parçalar,tavsiyeler ve anlamları....

1. Martina Topley-Bird – Sandpaper Kisses (283 Çalış) Tarz : Trip-Hop

Tavsiye ederim şiddetle... kadının sesinden tutun,müziğe kadar tek kelimeyle harika... sonlara doğru daha bi harika :|


2.Dada – Stereo Flo (168 çalış) Tarz : House

Pek bilinen bi şarkı değil... tipik bir disko,club şarkısı.. ama benim için süper hisler uyandıran bir parça :D yeri ayrıdır :D....


3. Billy Talent – Surrender (132 çalış) Tarz : Punk Rock

Dinledikçe duygusal boşalma yaşayıp,isyan edesim geliyor :|...


4. Portecho – Stream of Air (119 Çalış) Tarz : Electronic

çok hoşuma gitti... acaip saran bi yapısı var.. temponun yavaşladığı bölümlerde gözlerimi kapatıp hayaller kurarım.. iyidir güzeldir.. hatta süperdir :)....


5. Frederic Rousseau – La Fille de Pékin (118 çalış) Tarz : New age

tam new age sayılmaz aslında japon müziği,kendinden geçirtir insanı.. her bünye kaldıramaz....


6. Oi Va Voi – Every Time (107 Çalış) Tarz : World

tek kelimeyle harika... duygusal ve saran bi şarkı....kendinden geçirtir.. tadın bence...


7. Calogero – Danser Encore (38 Çalış) Tarz : Piano

Bunu dinleyince kendimi cenaze de düşünüyorum sevdiğini kabetmiş acı çeken biri olarak falan... manyağım sanırım.. sence?


8. De-Phazz – Dancing With My Hands (138 Çalış) Tarz : Jazz

bu aralar son günler en çok dinlediğim şarkı... nakarat yiyor bitiriyor beni :|


9.Air – Cherry Blossom Girl (385 çalış) Tarz: Chill-out

Hayatımın şarkılarından.. şuana kadarda en çok dinlediğim şarkı... her dinlediğimde ilk kez dinlermiş heyecanı oluyor....


10. Bent – Swollen (333 Çalış) Tarz : Trip-hop

bunu dinlerken kendimi ufo ile evrende seyahat yapar gibi hissediyorum..kızın sesi bi harika zati...


11. Massive Attack – Dissolved Girl (322 çalış) Tarz : Trip-hop

açık sözlü olacağım.. Massive Attack'tan en sevdiğim şarkı budur ve beni tahrik eder evet...


12. Air – Photograph (227 Çalış) Tarz : Chill out

Air'i bu şarkı ile keşfettim... uykusuzluk günlerimin ilacı ve gergin günlerimin aynı zamanda :)


13. Portishead – Roads (190 Çalış) Tarz : Trip-Hop

Portishead'tan 1 numaram... hastasıyım. özellikle kemanlı geçişe.... :|

(Atilla1000)